Montepulciano

Ağustos 27, 2009

Bu seferki yazarımız eşim Sedef… Sizlere Montepulciano’yu İtalya’da bütün yol boyunca ben araba kullanırken anlattığı, daha gitmeden okuyup çalışmaya başladığı o güzel Toskana derslerine benzer bir şekilde sizlere anlatıyor :

Montepulciano 605 rakıma sahip. Siena’ya 70 km, Floransaya 124 km ve Romaya ise 186 km uzaklıkta. Yemek üretimi ile meşhur bir tarihi geçmişe sahip. Pici isimli makarnası, domuz eti ve içkileri ile nam salmış.İlk yerleşim Etrüsler zamanında İsa’dan önce 300’lerde.

Sabah saatlerinde vardığımız kasabaya arabamızı şehirin kapısının dışında park edip yürümeye başlıyoruz.19 yüzyıl kafeleri, onlarca sarap dükkanları (buralarda grappa ve Montepulciano nun ünlü Vino Nobile’sini tatmak bedava), rönesans meydan ve binaları ile kasaba bir tarih fışkıran bir cennet gibi…

Meraklısına şehrin alt tarafında kurulu sarap mahzenlerini gezme imkanı var, biz bir tanesine girdık ve muhteşem kırmızı sarap aldık.

Öğlene doğru yorulduk ve 1858′ den beri hizmet veren Cafe Poliziano da mola verdik. Tepede konumlanmış üzüm bağlarına bakan manzarası muhteşem. Hava sıcak olduğu icin içeri girmeye karar verdik. (Müdahale ediyorum; arıların saldırısı daha büyük bir etken idi:-) Emre )

Hafif bir seyler atıştırıp ortamın keyfini çıkartırken bir sonraki durağımız için planlar yapmaya başladık.Yemekten sonra kahvelerimızı içerken, (Bu arada ben hiç kahve içmeyen insan İtalyada bağımlı oldum; Emre) bir sonraki rotamız için plan yapmaya başladık.

Avrupanın en sevdigim taraflarından biri de eskiden kalma Kafe ve restoranlarını korumus olmaları. Neredeyse 150 senelik bir yerde oturmak insana cok keyif veriyor. Kahvelerimizi icerken içeriye 3 köpek ve 5 çocuklu bir aile geldi. Köpeklerin yaramazlığı ortalığı birbirine kattı, bizi de cok neselendirdi.

Manzara Cafe Poliziano’dan muhteşem. Bütün şarap mahzenleri ve Toskana manzarası ayaklarınızın altında.

Kahveler bitince tekrar dolasmaya basladık, küçük dar sokaklarda kaybolmak her kayboluşta ayrı bir güzellikle karşılaşmak çok keyifli.

Gene kendimizi dondurmacılara atıyoruz. Çat pat fransızca ve ingilizce konuşarak makarna ve tahıl satan bir teyzeden rengaren doğal katkılar ile hazırlanmış fasulyeler alıyoruz. Bunları daha sonra hazırlayacağım yemeklerde kullanacağım.